05:48

Saat 05:48..
Ben 1 dakika öncesine kadar yatağımda dönüp duruyordum. Yaklaşık 2-3 saattir uyumaya çabalamama rağmen,bütün çabalarımın sonuçsuz kaldığı,gri bir şehire gri bir güneş doğarken yazıyorum bu yazıyı sizlere. İçimden aniden kopup gelen yazma isteği beni yatağımdan kaldırıp,masanın başına geçmeme sürükledi. Belki de bundan uyuyamamışımdır, yazıp rahatlayamadığım için.
Hislerimi buraya hiç aralık vermeden,kafamdan geçtiği gibi hızlı bir şekilde döküyorum. Düzeltmeye çabalamıyorum, söylersem kırılır mı diye düşünmüyorum.. Duygularımı kırpmak zorunda kalmadan, hareket etmek muazzam bir olay. Günlük yaşantımızda bunun hep önüne geçiliyor maalesef. Çoğu zaman karşındaki insanı kırmamak için duygularını kırpman, sözcüklerini dikkatli seçmen ve onun hisleri doğrultusunda cümleler kurmak zorunda kalıyorsun veya öyle hissediyorsun. Karşındaki kim olursa olsun,ister ailenden biri,ister bi dostun olsun ya da herhangi bi arkadaşın. Bu hiçbiri için farklılık göstermiyor. Sebebi ise duygularını tam yansıtamamak kadar kötü değil. Bence bunun sebebi insanı vicdanı. Sonuçta,karşındaki insanı kırmamak,üzmemek için kendi duygularını kırıyorsun. Bi süre sonra,kırdığın duygularına muhtaç kalıyorsun. Aynı, sana meyve veren bir ağacın dalını kırmak gibi. Kırılan dal,kırıldığı yeden büyümüyor. Belki her geçen gün daha fazla dal türüyor ağaçtan ama hiçbiri kırdığın dal gibi eski,bereketli,sağlam olmuyor... 
İçinize attığınız duygularda bir nevi buna benziyor bence. Siz dışarı vuramadıkça,içinizde duygularınız köreliyor. Bir süre sonra,duygularınızı içinize hapsetmenize gerek kalmıyor çünkü o duyguları hissedemiyorsunuz. 
Onun için bazıları bu duyguları hapsetmemek için şair olmuş,bazıları yazar.. 
Bazıları Mecnun olmuş, bazıları çorba parası isteyen o meşhur yırtık eski deri ceketli şarapçı abi olmuş.
Kimi istediği kişi olmuş bu hayatta, kimi ise istediği kişi olmuş bu hayatın...
Şimdi size,her zamanki asi kişiliğimle "duygularınızı ifade edin,istediğiniz kişi olmak için savaşın" derdim ama... 
ama-sı şu ki ; o işler öyle olmuyor,biliyorum.. 
İnsan korkuyor. Kaybetmekten korkuyor,ayrılıktan korkuyor,ölümden korkuyor.. Duyguların en büyüğü olan "korku" insanın diğer bütün duygularını hapsediyor.. 
Düşünüyor bir şey söylemeden önce,düşündükçe içten içe bir korku hissediyor.. 
Size her zamanki asi kişiliğimle çok şey söyleyebilirdim arkadaşlar ama biliyorum ki;
Ölüm var...
En büyük gerçek olan,ölüm.. Onun için duygularımızı ifade edeceğiz diye,kimsenin kalbini kırmaya hakkımız yok. Telafi edebilecek zamanımız olmayabilir.. 
Seven,sevdiğinin kıymetini bilsin...
Ölüm var..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Saat Sabaha Karşı 5

Eski Sevdalar

Herkesin içi karanlık ama ...